24 Ağustos 2019 Cumartesi

1071 MALAZGİRT ZAFERİ

Tarihin ilk dönemlerinden itibaren Anadolu'nun talibi hiçbir zaman eksik olmadı ve bu bereketli toprakta asla iki hükümdar barınamazdı. Bu yüzyıllardır böyleydi ve böyle de devam etmekteydi. 1037'de kurulan Büyük Selçuklu Devleti 18 yılda Bizans İmparatorluğunun sınırlarına kadar ulaştığında yaklaşan şeyin ne olduğunu herkes çok iyi biliyordu. Bu savaşı büyük bir ünvan maçı gibi düşünebiliriz. Kazanan Alparslan olursa Altın Kemer el değiştirecekti. Tabi Bizans kaybetmemek için elinden geleni yapacaktı. Büyük Roma İmparatorluğu;  Tarihin gelmiş geçmiş en büyük medeniyetin Doğu kanadından bahsediyoruz. Onlar kaybetmeye alışkın olmayan bir neslin torunları olarak Türkleri yenmek zorundaydılar.




  • Peki ya Roma'nın durumu nasıldı ?

Selçuklular Anadolu'nun içlerine doğru akınlarını ilerletirken Doğu Roma politik karışıklıklar içerisindeydi. Ülkenin yönetimi dul kalan Bizans İmparatoriçesi Eudoxie’nin elindeydi. Kendisi ülkenin yönetimi için yeterli değildi ve evleneceği kişi Doğu Roma İmparatoru olacaktı. Doğu Romalı idareciler, ülkedeki otorite boşluğunu tamamlamak ve yeni İmparatoru seçmek için Eudoxie’e pek çok damat adayı teklifinde bulundular. Ancak Edoxie, teklif edilen damat adaylarının yerine hapis tutulan Doğu Roma kumandanı Romen Diyojen’i tercih etti (1068). Romen Diyojen, Roma ordusu içinde yüksek rütbelere yükselmiş başarılı bir askerdi ancak X. Konstantin Dukas’ın oğullarını tahttan indirmek için komplo hazırlamak suçundan hapsedilerek İdama mahkum edilmişti (1067). Eudoxie, Doğu sınırlarında artan Türk-İslam tehdidine karşı ülkeyi bir askerin yönetimine bırakmayı tercih etti ve hapisten çıkartıp affederek kendisiyle evlendi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın imparatoru konumundaydı ancak saltanat ailesinden olmadığı için onun imparator olmasına muhalif eden askeri ve siyasi gruplar bulunuyordu. Diyojen, yönetime geçtikten sonra politikalarını destekleyecek görevliler atayarak siyasi manevralarla muhalifleriyle baş edip kendisine karşı oluşan siyasi hareketleri engelledi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın idaresini tam olarak üstlenmiş ve yerini sağlamlaştırmış oldu.

Bizans İmparatorluğu, taht kavgalarının çokça yaşandığı, saray entrikaları ile ünlü bir devletti. Tahtın varislerinden Doukas Hanedanı, Romanos’tan nefret ediyor ve arkasından türlü dolaplar çeviriyordu. Malazgirt Savaşı onlar için bulunmaz bir nimet oldu. Ordunun içinde üst düzeyde mensupları bulunan bu soylu aile, açıkça imparatora ihanet etti ve savaşta elini zayıflattı.




  • Selçukluların durumu nasıldı ? 


Bu tarihlerde Selçuklular Anadolunun içlerine doğru seferlerini arttırmış, Kars, Ege ve hatta Marmaraya kadar akınlar yapar duruma gelmişti. Romen Diyojen, göreve geldikten sonra Selçuklu akınlarına karşı koymak için düzenli olarak seferler düzenledi. Selçuklu akınlarıyla düşen ileri karakol kalelerini kontrol altına almak amacıyla 1068 yılında Karsı, 1069’da Pozantı’yı, 1069’da Palu’yu, 1070’de Kayseri’yi kontrol altına aldı. Bu tarihlerde Selçuklu Devleti, İslam ülkeleri için tehdit oluşturan Şii-Fatımi Devleti üzerine sefere çıkmaya hazırlanıyordu. Suriye’de bulunan Selçuklu Sultanı Alparslan, ordularını Mısıra doğru harekete geçirdi. Roman Diyojen ise büyük Doğu Seferi için uzun süredir devam ettiği hazırlıklarını tamamlamış, İmparatorluk askerlerinin yanı sıra Frank, Norman, Slav, Gürcü, Abaza, Kürt, Peçenek ve Uz’lardan tertip ettiği çoğu paralı askerlerden oluşan 70.000 kişilik bir orduyla Selçuklular üzerine sefere çıkmıştı. Anadoluda yaşayan diğer bir azınlık olan Ermeniler ise bu seferberliğe yanaşmamıştı. Romen Diyojen, ordularıyla birlikte Sivas’a ulaşınca tabiyeti kabul etmedikleri için Ermeni Prenslerini ve tebasını kılıçtan geçirerek öldürdü, Ermeni yerleşim yerlerini de Askerlerine yağma ettirdi. Böylelikle tabiyeti kabul etmeyen Ermenilerden intikamını almış, benzeri aykırılıklara karşı göz dağı vermiş oldu.


  • Askeri durum nasıldı ?

Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle birlikte 70.000 kişilik bir orduyla Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştı. Selçuklu ordusunun askeri gücü ise sadece 40.000 kişiden ibaretti. Zira Roma ordusu, bu sefere 3 yıl boyunca hazırlanmış, Selçuklular ise Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirte ulaşmıştı. Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifini gönderdi. Zira Anadolu içlerinde bulunan Abaz, Slav, Gürcü, v.b. kavimler yoğun savaşlar içerisinde bulunmuyorlardı. Üstelik Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal’da bir Peçenek Türküydü. Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış ancak Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdi.


Roma ordusunun savaş düzeninde Romen Diyojen ordunun merkezinde, Anadolu ordu kumandanı Mikhail Attalicpiates sağda, Rumeli kumandanı Nikefor Bryennes solda, Andronikos Doucas’da geri cephedeydi. Bu taktik topyekün bir imha düzeniydi. Stratejileri de güçlü hücum ederek kesin sonuç almaktı. Sultan Alparslan’ın komutasında ise 40.000 kişilik Selçuklu ordusu Hilal şeklinde tertibat almıştı. Hafif süvari kıtaları kanatlarda, vurucu unsurlar ve merkez güçler orta geride bulunuyordu. Saldırı gerçekleştiği esnada merkez güçler yavaş yavaş geri çekilecek, at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve geri hatlarına taarruz ederek Roma ordusunu yavaş yavaş zayıf düşürecekti. Bu taktikle düşman ordusu kendi karargahlarından uzaklaşacak, baskın kıtaları düşmanın en zayıf olduğu geri hattına saldırarak savaş düzenlerini bozacak ve geri çekilen birliklerin ileri atılmasıyla “Turan Taktiği” olarak bilinen strateji kullanılarak düşmanı yok edecekti.



  • Malazgirt Meydan Muharebesi

1071 yılında Sultan Alp Arslan’ın ordusu ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in lejyonları, Van Gölü yakınlarındaki Malazgirt Ovası’nda karşı karşıya geldiler. Bizans ordusu, Selçuklulardan sayıca üstündü. Ancak Selçuklu ordusunun çoğunlukla atlı süvarilerden oluşması ve gelişmiş hareket kabiliyeti, Alp Arslan’a büyük bir avantaj sağlıyordu.

Malazgirt Savaşı çok çetin bir savaş oldu. İki taraf da bu savaşı ölüm kalım meselesi olarak görüyordu. Bu yüzden ölümüne savaştılar. Bizans ordusunda General Andronikos Doukas, savaşın en kritik anında ordunun kanat savunmasını bozdu ve askerleri ile geri çekilmeye başladı. Kaçarken İmparatorun öldüğünü haykırıyordu.

Bu olay Bizans ordusunda büyük bir çalkalanmaya sebep oldu. Durumu hemen fark eden Sultan Alp Arslan, kanatlardan Bizans ordusunu kuşatma hamlesi yaptı. Merkezdeki Romen Diyojen ve askerleri Selçuklu süvarileri tarafından sarıldı ve acımasızca biçildi. Bizans ordusu büyük bir bozguna uğradı.

Bu esnada İmparatoru vermemek için merkez hattında ölümüne savaşan İskandinav asıllı askerlere de bir not düşmek gerekir. Vareg Muhafız Gücü  adıyla bilinen bu seçkin birliğin askerlerinden birinin imzası, Ayasofya’nın ikinci katında “Viking Yazıtı” olarak sergilenmektedir.

Nihayetinde, İmparator Romanos, Selçuklu askerleri tarafından esir alınır ve Sultan Alp Arslan’ın huzuruna getirilir. Roma İmparatoru’nun esir düşmesi Orta Çağ dünyasında büyük bir ses getirmiştir. Alp Arslan yüklü bir tazminat ödemesi ve ağır şartlarda bir barış antlaşması imzalaması karşılığında İmparatoru serbest bırakır.



Ne var ki, Romen Diyojen; Doukas ailesi tarafından başkente dönemeden esir alınır ve gözleri kör edilerek, Prens Adaları’nda bir manastıra kapatılır.

Romen Diyojen affedilmişti ancak ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü. Yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de “Malazgirt Savaşı” Selçuklulara Anadolunun tapusunu vermişti. İlerleyen 20 yıl içerisinde hızla Anadolu içlerine göç hareketleri başlatılarak Türkleştirilen Anadolu, İç Asyadaki diğer Türk devletlerinin de göçleriyle bir Türk yurduna dönüştü.

15 Ağustos 2019 Perşembe

VATİKAN VE SIRLARI





Vatikan çok derin bir kuyu diyebiliriz. Dünya'nın en gizemli arşivlerine ve en gizli sırlarına sahip  içeriğine girdğiniz zaman çok fazla şey bulup şasırabileceğiniz bir yapıdır.  Biliyorsunuz ki Vatikan  siyasal bir kurum aynı zamanda seküler anlamda bir devlet...  Dolasıyla bütün Avrupa Tarihine en az 2000 yıl ve halen etkili olan, imparatorlukları dize getirip Ortacağ'da Hukuktan Felsefeye, Estetikten Sanata kadar bütün sektörün içerisinde olmuş ve bunlara yön vermiş bir kurumdur.





  • Vatikan nasıl bir yer ve Arşivleri neler ?

Vatikan 44 hektarlık bir alan. Dünya'nın en minik Devleti. Bu alanların 1/3'ü parklara ,1/3'ü binalara ve geri kalan alan ise diğer birimlere ayrılmıştır. Kendine has postası ,kuryesi , radyosu ve gazetesi bulunmaktadır. Nüfusu yani ikametgah edenlerin sayısı en fazla 700'ü bulur bu sayı gündüzleri 3000'i bulmaktadır. Etrafındaki surları bir saat içinde dolaşabilmeniz mümkündür. Papa ise 1.2 milyara yakın Katolik Dünya'sının Ruhani lideridir. Vatikan arşivlerinin raf uzunluğu 85 km'dir.  Bu arşivlerin bütün bilgisi ve her şeyiyle Papa'ya bağlı ve onun hizmetindedir. Vatikan gizli arşivlerine günde 40 kişinin girilmesine izin veriliyor. Bunların yarısı Rahip ve Rahibelerden diğer yarısı Tarihçi ve Araştırmacılardan oluşur. Lakin arşive girebilmek için önce gerekli yazışmalar yapılacak, referans mektupları yazılacak ve arşivde ne aradığınız belirtilecek.



  • Gerçekten bir kadın Papa Tarihte var mı ? Yoksa bu bir uydurma mı ? Kadın Papa hikayesi nedir ?


Şimdi Katolik Kilisesine yani resmi Kiliseye sorduğunuz zaman denilir ki böyle bir Papa yaşamadı ve bu protestanların bir uydurmasıdır.  Lakin bu  doğru değildir. Çünkü Batı'da kadın Papa'nın yaşadığına dair piyesler, kitaplar yazılmıştır ve hatta Kilise Tarihçileri de 8. Joan adında kadın Papa'nın gerçekten miladi 850'li yıllarında yaşadığını ve tahta geçtiğini yazarlar.
                                                         



                                                                     





  • Bu hadise nasıl oluyor ?




Aslında bu kız , 9. asırda İngiltere'den ihraç edilmiş bir ailenin kızı olarak Alman şehri Ingelheim'da doğmuştur. Yakınları, onu 'Gilberta' ve 'Jutta' diye de çağırırlar. 12 yaşına geldiğinde erkek elbiseleri giymeye ve erkek çocuk gibi davranmaya başlar .Atina'da din ve felsefe eğitimini tamamlar. Daha sonra  Roma'ya gider  ve kendisini John Anglicus ismiyle, erkek kılığında tanıtarak , Benedictine Manastırına girer.Roma'da bilgisi ile kısa sürede içinde rahip ve kardinallerin de bulunduğu geniş bir çevre edinir. Bundan dolayı Roma kilisesinin başında olan Papa IV. Leon'un sağlığı bozulmaya başlayınca kardinaller, papalığa en layık kişi olarak onun adını dillendirmeye başlarlar. 847 senesinde Papa Leon ölünce yerine kilise dışından bir kişi olmasına rağmen, Joan seçilir. Ve  8.Joan adıyla göreve başlar. Kaynaklar onun iki sene beş ay dört gün boyunca Papalık tahtında oturduğunu ifade eder.Yaklaşık 3 yıl kilisenin başında olan Papa'nın görevi ise, kadın olmasının ortaya çıkmasıyla son bulur. Hizmetkarlarından biriyle ilişkisi olan Joan hamile kalır.Hamileliğini dokuz ay boyunca gizlemeyi başarır ancak 855 yılında Aziz Petrus Kilisesi'nin dışında kortej halinde yapılan dini tören sırasında doğum sancıları başlayınca çocuğunu doğurur ve kadın olduğu ortaya çıkar Papa Joan'ın.



  • Seçilen Papa'nın erkekliği nasıl kontrol edilir? 




Kadın papa hikayesinden sebep papaların erkek olması kuralının çiğnenmeyişini test etmek için görevli bir kişi tarafından sedia stercoraia geleneği uygulanmaya başlanmıştır. 'Papanın erkekliğinin sembolik olarak da garantilenmesi için, aynı salonda bir koltuk bulunur. Bu koltukta, muhtemel papa adayının erkekliğini anlayabilmek için testis kontrolü yapılır. Koltuğa oturan papa, seçimi yapan kardinaller meclisinin en yaşlı üyesi tarafından etek altından  bakılmak suretiyle erkekliği sınanır. Papa'da o an iç çamaşırı yoktur.
Görevli kardinal, 2 adet testisi bulunan papayı onaylamak maksatlı italyanca: "due testis bene bene data" der. anlamı, "iki testis mevcut" şeklindedir.









  • Vatikan ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişki nasıldı ?


Vatikan siyasi bir yapı özelliğine sahip olduğu için Osmanlı Devleti ile de ilişkileri mevcuttur. Bu ilişkiler 1. Mehmed'e kadar dayanmaktadır. Çünkü Osmanlı artık Bizansla kapışıyor ve Bizansın rakibi haline gelmeye başlıyor bu da ister istemez Roma'nında dikkatini çeker ve bu ilişkiler Osman'lının tüm padişahlarına kadar devam eder. En onemlisi Kanuni Sultan Süleyman döneminde 4. Paulus'u Fransız ve İspanyol tehlikesine karşı korumasıdır ve koruduğu için bazı yorumcular der ki 4. Paulus ve Vatikanın yokolmasını engelleyen Süleyman'dır. Eğer Süleyman Papa'yı korumaya almasaydı bugün belki Vatikandan sözedilemezdi yorumları yapılmaktadır.



  • Rinaldo Marmaranın Hürrem Sultanla ilgili çıkardığı Vatikan arşivi neydi ?

,
Son 15 yıldır Vatikan Gizli Arşivi’ne Türkiye’den girebilen tek kişi tarihçi Dr. Rinaldo Marmara'dır.  Bu belge ile bugüne kadar Hürrem Sultanla ilgili ne biliyorsak aslında unutmamız gerektğini onun bambaşka biri olduğunu söyler. Biz Hürrem Sultanı hep Ukraynalı fakir bir ailenin kızı olduğunu biliriz lakin Rinaldo Marmara anlatımıyla ; Belgenin 350 yıllık olduğunu tahmin edilmektedir. Burada yazılanlara göre Türk korsanları İtalya’nın Siena bölgesindeki Collecehio Şatosu’na saldırdı, şatoyu yakıp yıktı. Şato, Hanne Marsigli adındaki bir İtalyan asilzadeye aitti. Bu kadının iki de çocuğu vardı. Leonardo ve Margherita. Türk korsanları Leonardo’yu geride bırakıp güzel kızıl saçları olan bu genç kızı Osmanlı Sarayı’na vermek için İstanbul’a götürdü.Hareme konulan Margherita’yı, Sultan Süleyman çok beğendi ve Margherita’nm Sultan Süleyman’dan çocukları oldu. Bu çocuklardan Selim, Sultan Süleyman öldükten sonra padişah oldu. Ancak bu belge Hürrem Sultan’la ilgili hazırlanmamış. Bu belgenin 3. sayfasında bir soyağacı çıkartılıyor. Bu soyağacına göre ise Hürrem Sultan’ın soyundan gelen padişah 4. Mehmed ile erkek kardeşi Leonardo’nun soyundan gelen Papa 7. Alessandro akraba. Tabi bu belgeler de vatikanın ortaya attığı bir iddiadan ibarette olabilir.

7 Ağustos 2019 Çarşamba

LOZAN HEZİMET Mİ YOKSA ZAFER Mİ?

Ben çok net bir şekilde söyleyebilirim ki Lozan hezimet değildir. Bu kadar olumsuzluklara rağmen bu kadar dezavantajlara, sıkıntıya rağmen cansiparhane şekilde mücadele verilerek ulaşılan bir anlaşmadır.


Lozan çok ciddi derecede bir diplomatik başarıdır. Evet eksiği vardır, en önemli eksiği var o da Musuldur. Musul meselesi en cetrefilli konu... İngiltere belgelerinde Musul asla Türklere verilemez der. Bunun en önemli nedeni ; petrol ve stratejik önemi -musulu alan hindistan yolunu kontrol eder- . Türkiye ise vatan toprağıdır alınması mutlaka zorunludur diyerek vazgeçmemektedir. 30 ekim 1918 ateşkes imzalandığı zaman Musul Milli sınırlar içinde kalan vazgeçilmez bir bütündür. 1 . Dünya Savaşına son veren ateşkes sırasında Musul Türk toprağıdır. Musul Türk toprağı lakin ateşkes sırasında illegal şekilde işgal edildi. Hem de trajikomik bir şekilde işgal edildi. Ateşkes sırasında Osmanlı ordusu Musul'da beklerken Türk subayları İngiltere ordusunun Musula ilerlediği görmektedir. Dönemin paşaları bunun mümkün olmayacağını, ateşkes ilan edildiğini ateşkes demenin herkesin silahları bir kenara bırakıp barış anlaşması imzalanacağı yüksek sesle söylerler. Bu ilerleyiş üzerine Musul'daki komutanlar İstanbul Hükümetine telgraf çekerek İngilizlerin Musula ilerlediğini bildirirler İstanbul Hükümeti, Londra Hükümetine bu durumu sorar. Londra hükümetinin cevabı aynen şöyledir;  iletişimde bir hata olduğunu, oradaki komutana ateşkesi bildiremediklerini komutanın hala savaşın devam ettiğini sanıp Musula ilerlediğini ee artık girdik girmişken daha da savaşamayız biz de kalsın dedimesi üzerine Musulun işgaline göz yumduk.



Lozan'ın 1.yarı görüşmeleri hep ekonomik nedenlerle kesildi zannedilir. Aslında ana neden Musul meselesidir. Görüşmelerin kesildiği 4 şubat 1923 günü İngiliz başdelegesi ve Dışişleri bakanı Lort Kruzan görüşmeleri çabuklaştırmak adına;  iki heyet farklı otelde kalmak yerine Türk heyetini bizim otele davet edelim hatta bizim kata davet edelim herhangi bir madde imzalandığında ya da görüşme sağlandığında işimiz kolaylaşır teklifi üzerine Türk delegasyonu, İngiliz delegasyonun oteline yerleşirler. Tabi bu sırada Lort Kruzan 4 şubat 1923 saat 02.45 sularında bütün müttefikleri bir odaya çağırır ve herkese tek bir çatlak istemediğini herkesin aynı tondan aynı pencereden aynı yönden ismet paşaya yüklenip baskı kurması gerektiğini dile getirip anlaşırlar. Saat 05.40 sularında Türk delegasyonunu odaya çağırırlar ve herkes İsmet Paşaya aynı anda baskı kurarak saldırırlar. İsmet Paşa Musul konusunda ısrar edince görüşmeler yarıda kesilir.



  • Peki masada biz Musul'u mu kaybettik ?




 Masada kaybedilmedi. Türkler Anlaşma öncesi karşı müttefiklere boş kağıt uzatarak ' Buyrun ne istiyorsanız isteyin lakin bize neyi vereceksiniz Misaki Milliyi... ' dediler. Bizim olmazsa olmazımız Misaki Millidir. Bakın Musulu kurtarmak için boş kağıda imza atmak isteyen Türkiye var. Türkiye 9 nisan 1923'de hükümet Musulu alabilmek için son bir hamle yaparak kanun çıkarır. Cters And Kennety imtiyazı veya kanunu Amerikan şirketine Musul'daki her türlü madeni arama işletme satma hakkını veriyoruz. Amaç 2 . yarı görüşmeler başladığında Amerikalıların politik ve siyasi desteğini alarak Musulu kurtarmak.


  • Peki Atatürk Lozana neden Yusuf Kemal yerine İsmet Paşayı gönderdi ? 





Öncelikle şunu belirmek lazım M. Kemal ile İsmet Paşanın arasındaki fark; İsmet Paşa %10 risk görsün o işe kalkışmaz lakin M.Kemal %10 şans görsün atılır. Bir defa Atatürk'ün oraya gitmesi de düşünülemezdi. Lozan'a gitmiş olsaydı Meclisteki dengeleri kim gözetecekti ?  Mecliste M. Kemal ve delegasyona karşı müthiş bir muhalefet var. Gitseydi döndüğünde aynı meclisi bulma şansı olamazdı. İsmet paşa niye gitti ? İsmet paşa görev adamıdır. Kendisine verilen/teydi edilen görev neyse onu sonuna kadar yerine getirmek için mücadele eder.


  • Lozan sırasında Ankara Hükümeti ile iletişim sorunları yaşandı mı ?





Lozan sırasında Türkiye üzerinden geçen tek telgraf hattı var onun ismide Doğu Hattı. Bütün telgraflar bu hat üzerinden gelip gidiyor ve biliyor musunuz ki bu hat ingilizlerin kontrolünde ve denetiminde. Bu ne demektir ? Her şeyi biliyorlar. Bu lozandan Ankaraya, Ankaradan Lozana giden her telgrafların açılıp okunu deşifre edilmesidir. Ne büyük dezavantaj bütün bunlara rağmen kazanılmış bir zaferdir. İsmet paşa telgrafların okunduğundan şüphelenip Rauf beye 1.hattan çıkmayı önermesi üzerine 2. hat olan Romanya üzerinden giden Köstence hattına geçiyorlar. Bu sefer hat üzerinde iletişim sorunu yaşanıyor. Telgraflar iletilmiyor veya cevap geç geliyor hatta hiç gelmediği günlerde oluyor.  İşte Lozan bu ve bunun gibi yaşanan bir sıra sıkıntı karşısında elde edilen Türkiye'nin varlık kağıdı olan bir zaferdir.